Pin Akademi

Küresel Başarının 6 Altın Kuralı

Merhaba Arkadaşlar, Bugün sizlere küresel başarının  6 altın  kuralından bahsetmek istiyorum. Fakat bunu en son paylaşacağım sizlerle. Öncelikle bir soru sormak istiyorum … Vücudumuzda bulunan organların en önemlisi hangisi ? Evet, en önemli organımız beyin arkadaşlar. Bir defa, vücudumuzda en sağlam KEMİKLERLE korunuyor, dışarı ile hiçbir teması yok bir takım başka organlardan gelen bilgilerle dışarıyı algılıyor. Sıkı bir korumada. Nöronlardan oluşan bir et parçası. James Devar’ın dediği gibi , beyin paraşüt gibidir, sadece açık olduğunda çalışır. Beynimizi açık tutup iyi yönettiğimizde, dünyanın gizemli keşfedilmemiş kapılarını açmakta elimizde. Hiçbir şey yapmadan, fotosentez şeklinde yaşarcasına kullanmamakta elimizde. Dünya, hızla gelişmekte,bilim ve teknoloji içerisinde ilerlemekte. Dedelerimizin, babalarımızın zamanında, gelir, bilek gücü ile sağlanır iken , günümüzde ise geliri, beyin gücü ile yapılan meslekler sağlamaktadır. Gelişmiş ülkelerin zenginliği ise bilime ve teknolojiye yapılan yatırımları ve bununla ilgili çalışmaları ile sağlanıyor. Bilgi+bilim; tabi buda sonuç olarak başarıyı ve zenginliği doğuruyor. Temelde ise çok çalışmak ve sistem gerekli. Örneğin KORE,  1980‘lerin ortasına kadar Türkiye’den daha fakir bir ülke, Türkiye’den daha geri bir ülke olmasına rağmen 2023 yılında dünyanın en büyük on ekonomisi içine gireceği söyleniyor. Türkiye’nin  ise 16 da kalacağı tahminler arasında. Her yıl sanayi odası ilk 500 firmayı açıklıyor,  fakat bunların içinde sadece 12 sinin  teknolojisi yüksek firmalar olduğunu biliyor muydunuz? Peki neden böyle? Teşhisi koyamazsak , tedaviyi de yapamayız öyle değil mi? Önce teşhisi koymamız lazım. Bizim  ülke olarak hayallerimiz; Norveç, İngiltere gerçekler Endonezya, Hindistan…  Başarılı olmak istiyoruz , yolu da biliyoruz fakat bu konuda ne hareket var ne istikrar. Altın tepsinin bize sunulmasını bekliyoruz. Üç seçenek var önünüzde , ya altın tepsiyi bekleyeceğiz , ya genel olarak sistemi eleştireceğiz yada verimli ve sistemli bir şekilde çalışacağız. Başarı bir tutkudur arkadaşlar , onu arzulayan ve hazır olana gelir . Ayrıca gayret , emek , azim , istikrar ve sistem ister. Bunun içinde, tutkunun peşinden koşmamız gereklidir. Ancak hazır mısınız?Önce onu sormanız gerekiyor kendinize. Yarın için neler yapmalıyım? İhtiyaç duyacağım yetkinlikler neler? Bana kim liderlik edecek? Eğer bu soruları sormazsak hiçbir şey yapamayız. Başarıya ulaşmak için , ben yaparım, başarabilirim demeliyiz. Kendimizi , çevremizi , ülkemizi  daha da büyütmek için bunu yapmalıyız. Peki bunlar neler , Eğitiminize önem verin (bilgi) En az bir yabancı dil bilin Motivasyonunuzu kendiniz yaratın. Kendinizi değerlendirin ve düzeltin Empati yapın Evrensel olun. Ne olacak bu memleketin hali demekte bir seçenek, ben harekete geçiyorum demekte bir seçenek sonuçta. Yasemin KILIGProfesyonel KOÇ18.01.2021

Daha Fazla »

Hayatınıza Koçluk Yapın- Sorular

Hayata Koçluk Yap – Soruların Gücü ‘’ Bazıları her şeyi olduğu gibi görür, Niçin? diye sorar. Ben hiç var olmamış şeyleri düşünürüm, Neden olmasın diye sorarım. ‘’ G. Shaw Bir keresinde eskiden beraber çalıştığım birinin verdiği bir eğitimde, benim geliştirdiğim malzemeyi ve örneği kendinin olarak tanıtması ve kelime kelime aynen sunması karşısında neler hissettiğimi hiç unutmam. O an ki sinirim ve öfkemi bir düşünün. Nasıl buna cesaret eder? Bu nasıl düşüncesizce bir haraket. Bunu bana nasıl yapar? Diye sorduğumu hatırlıyorum. Benden emeğimi çalan bir kişinin bende yarattığı etkiyi belki kendi hayatınızda da yaşamış olabilirsiniz. O anki duygu durumumu tetikleyecek negatif soru bombardımanı doğal olarak negatif bir cevaplar silsilesini beraberinde getiriyordu. Bu bir süre devam etti. Daha sonra  anladım ki bu tür sorular beni sinirlendirmekten ve üzmekten öteye gitmeyecek. Duygumu değiştirecek en doğru şey kendime yeni soru sormam olacaktı. Bu kişinin neyine saygı duyuyorum? diye soru sordum. Bunu yaparken değer yapısı nedir diye de sordum. Farkındamıydı? Neyi gerçekleştirmek istiyordu? Vs vs . Daha sonra ‘’Ne güzel ya yan gelip oturmuyor çalışıyor’’ dedim ve gülümsedim. Sorular cevapları yerine getirdi.  Sorular bir çok alanda farkındalık sağlayabilir. Ben özellikle üç alanı size anlatmak istiyorum. Daha sonra bu durum ile ilgili bir çalışma projesi sunacağım.  Sorular odağınızın nerede olduğunu gösterir.  Hayat cevaplarda değil sorularda saklıdır diye duyduğun oldu mu bilmiyorum. Fakat bu cümlenin doğruluk payı var. Kişinin sorduğu ne ise odağı da oradadır. Yani neden benim canım çok sıkkın? Ya da Neden beni kimse sevmiyor? Diye sorarsanız doğal olarak canınız sıkkındır ve kimse sizi sevmez.  Bazı insanlar bir türlü bir ilişkiye bağlanamazlar. Ya da evliliklerinde rahat duramazlar. Ya daha iyi biri varsa? Ya bunu seçer de bir şeyler kaçırırsam? Veya Bir defa aldatmaktan bir şey olur mu yahu? Vs vs diyerek  birçok soru seçerler… Sonuçta da cevaplarını yaşarlar.  Değişim cesaretini gösteren kişilerin karakterini gösterir.  Mesela Lech Walesa. Milyonlarca insan Kominizmin baskısı altında yaşıyordu. Hayat standartlarının bu kadar adaletsiz olduğu bir dönemde şu soruyu sorabilme cesaretini göstermiştir.  ‘’ Tüm çalışan kadın ve erkekler için hayat standartını nasıl yükseltebilirim? Diye sordu. İster bir durum ile karşı karşıya kalalım ister bir şeye başlarken ya da bir müzakerede… sorularınızın gücü her zaman sizi farklı bakış açılarını yaşamanıza neden olur.  Benim anlatmak istediğim, insanlar arasındaki farkın sürekli sordukları sorular arasındaki farktan ibaret olduğudur.  Başarılı insanların çalışma şeklindeki farkını gösterir.  Walt Disney. Başarılı bir adam. Peki onu bu duruma getiren şey nedir? Disney ile ilgili küçük bir hikaye. Disney çalıştığı yıllar içerisinde bir çok kişi ile beraber çalışmıştır. Bunlardan birisi Hanna-Barbara. Beraber Ayi Yorgi ve Huckleberry gibi inanılmaz şeyler başarmışlar. Beraber ne zaman yeni bir proje ve senaryo için çalışmaya başlasalar, Disney kendine has bir çalışma tarzı ile odaya girermiş ve bazı isteklerde bulunurmuş. Bir duvarın tümünü o projeye ayırır ve proje ile ilgili tüm soruları o duvara yazarmış. Bu soruları sadece kendi cevap vermez tüm çalışan arkadaşlarını da bu sorular üzerine düşünmeye teşvik edermiş. Verilen cevapları okur ve üzerinde çalışırmış. Bu şekilde şirketinde ki tüm insan kaynağını ve zekasını kullanırmış. Sorular size farkındalık yaşatır. Başarılı kılar ve hayatınızı kolaylaştırır.  Profesyonel Koçluk eğitimi aldığım ilk zamanlarda beni en çok etkileyen konu güçlü soru sorma modülü idi. Koçluk derine inmek ve güçlü farkındalık sanatıdır. İleride bu konu ile ilgili daha çok yazı yazacağım.  Peki hayatınızda kendinizde sormanız gereken ne gibi sorular var.  Şimdi isterseniz bir çalışma yapalım.  Koçluk yaptığım kişilerden en çok duyduğum şey hayatındaki problemler. Seninde bir çok problemin var. Bunlar : Ekonomik, zaman yönetimi, yalnızlık, sağlık, aldatılma, iletişim kuramama, cesaret, hayır diyemem, planlama gibi bir çok problem olabilir.  Bazı sorunların işin içinden çıkamayacağımız kadar büyük görünür.  Bazıları ise gözümüzde büyütürüz.  Bazı sorunları ise tamamen biz yaratırız.  Bir probleme farklı bir bak açısı kazandırmak için o problemi güçlü sorular ile ele almak gerekmektedir.  Bazı sorular… . Problemin Problem olmadan önce ki hali neydi? . Seni bu duruma getiren şey ne?  . Bu problem hangi değerini öksüz bıraktı? . Senin kim olman bu problemi çözülür hale getirir? . Bu problemin harika yanı nedir? . Neler henüz mükemmel değil? Olması gerekiyor mu? . Hangi sen problemi çözmeye yetmez?  . Bu durumu istediğim hale getirmek için neler yapmaya istekliyim ? . Bu durumu istediğim hale getirmek için neler yapmamaya istekliyim? Bu sorulara hayatınızda sizi en çok yoran bir ya da iki sorunu düşünüp cevap verin. Bu cevapları yazmanızı ve üzerinde düşünmenizi rica edeceğim. Derine inin ve farkındalık yaşayın iyi gelecektir.  Şimdide sabah soruları adını verdiğim bir çalışmayı göstereceğim. Bazı danışanlarım bu soruları buzdolaplarına astılar. Bazıları ailece bu sorular üzerinde düşündüler ve müzakere ettiler. Umarım bu sizin için verimli olacaktır. Sabah Soruları: Hayat tecrübemiz neye odaklandığımıza bağlıdır. Aşağıda ki sorular  sizin daha çok mutluluk, heyecan, gurur, minnet, neşe, adanmışlık yaşamınız  ve hayatınızın her gününü sevmeniz için tasarlanmıştır. Unutmayın, kaliteli sorular, kaliteli bir hayat yaratır. Bu sorulanın her birine iki üç cevap bulun ve kendinizi dünyanın içinde hissedin. Eğer cevap bulmakta zorluk çekerseniz, ‘olabilirim” kelimesini koyun yeterli olur. Örnek: “Şu anda hayatımın neresinden en mutluyum yerine, Şu an da hayatımın nesinden en mutlu olabilirim? 1.Şu anda hayatımın nesinden en mutluyum?   Bunun nesi beni mutlu ediyor? Bana nasıl bir duygu veriyor? 2.Şu anda hayatımın nesi bana heyecan veriyor? Bunun nesi beni heyecanlandırıyor? Bu bana nasıl bir duygu veriyor? 3. Su anda hayatımın nesinden gurur duyuyorum? Bunun nesi bana gurur veriyor? Bu bana nasıl bir duygu veriyor? 4. Şu anda hayatımda neye minnet duyuyorum? Bunun nesi minnet gerektiriyor? Bu bana nasıl bir duygu veriyor? 5. Şu anda hayatımda en çok neyden zevk alıyorum? Onun nesinden zevk alıyorum? Bu bana nasıl bir duygu veriyor? 6. Şu anda hayatımda neye adanmış durumdayım? Bunu nesi var da adanıyorum? Bu bana nasıl bir duygu veriyor?  7. Kimi seviyorum? Beni kim seviyor? Onun içimde sevgi doğuran şeyi nedir? Bu bana nasıl bir duygu veriyor? Bu sorulara vereceğiniz cevaplar sizde başka farkındalıklar yaratacak. Belki bu soruları hiç sormadınız belki de düşünmediniz. Unutmayın hayat sorduğunuz sorulara verdiğiniz cevaplarda gizli.  Yine unutmayın, kaliteli sorular kaliteli hayat yaratır. 

Daha Fazla »

Pandemi ve Çeviklik

Pandemi ve Çeviklik Covid-19 salgını tüm dünya nüfusunu dolayısıyla tüm dünya ekonomisini derinden etkileyen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. 2019 yılı aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Covid19 salgını , pandemilerin ekonomiler üzerinde ne denli büyük sonuçlar doğuracağını gözler önüne sermiştir. 30 Aralık 2020 – 12 Ocak 2021 tarihleri arasında 91.771.125 milyondan fazla kişiyi hasta eden ve 1.966.082 kişiden fazla insanın ölümüne neden olan bu hastalık ülke yönetimlerini çok sıkı önlemler almaya itmiştir. Bu nedenle yaşanan bu pandemi küresel bir sorun oluşturmuş ve bilimsel çevreler tarafından daha kapsamlı incelenmesi gereken önemli bir konu haline gelmiştir. Pandemi süreci diğer ülkeleri olduğu gibi ülkemizi de ekonomik anlamda büyük çapta etkilemiş, bir çok iş kolunun faaliyetlerini yavaşlatmıştır.  Yeni oluşan bu düzende örgütlerin çalışma sistemleri yeniden gözden geçirilmeye başlanmış ve yeni düzenlemeler getirilmiştir. Türkiye’de 11 Mart 2020 de görülen ilk vakaların ardından hızla yayılan salgınla birlikte çalışma hayatında da hızlı bir dönüşüm yaşanmıştır.  Örgütler de meydana gelen bu büyük dönüşüm  çalışma hayatına yeni bakış açıları kazandırmıştır.  Kaynağı insan olan yönetim bilimi de pandemi sürecinde oluşan yeni durumları analiz etmek ve değerlendirmek durumundadır. Bu bağlamda yapılacak olan araştırmalar, her alanda olduğu gibi yönetim alanında da örgütlerin daha etkin bir biçimde yeniden yapılandırılmasına ve hem örgüt hem de toplum için daha etkin bir yapıya dönüşmesine olanak sağlayacaktır.  Günümüz pazar koşullarında şirketlerin, kobilerin, ürün ve hizmet üretimi yapabilmeleri ve hayatta kalabilmeleri eskiye göre çok daha zor bir hale gelmiştir. Rekabet, küresel bir boyuta taşınmış, ürün ve hizmetlerin kullanım süreleri kısalmış, müşterilerin kişisel ve özel ihtiyaçlarını tatmin etme gereksinimi artmıştır. Bu sebeple, eskiden bir mal ve hizmet üreticisinin başarısı, tek bir ürünü düşük maliyet ile üretme yeteneği  ile ölçülürken, günümüzde esneklik, çok yönlülük, sürekli gelişim ve değişimi yönetebilme, müşteri ihtiyaçları ve pazardaki gelişimi önceden hissedip harekete geçebilme yeteneği ile yani çeviklik ile ölçülmeye başlanmıştır. Özellikle büyük ve hantal yapıdaki firmalar, ürün ömürlerinin kısa ve hatta belirsiz olduğu, teknoloji yoğun süreçlerinin kullanıldığı, daha düşük maliyetli ve daha kişisel ürünler talep eden ve karmaşık taleplerine çok çabuk cevap bekleyen müşterilerden oluşan bir ortam ile başa çıkmak zorunda kalmıştır. Bu dinamik ve belirsiz rekabet ortamında hayatta kalabilmek için firmalar yeni ve gelişmiş paradigmaları geliştirmek zorunda kalmışlardır. Bunun sonucunda da hem örgüt yapısı hem işleyiş ve iş süreçleri bakımından son derece çevik şirketler ortaya çıkmış ve teknolojiyi de kullanarak büyük rekabet üstünlüğü kazanmışlardır. Çeviklik Nedir?  Çevikliğin tanımı aslında çok eskilere kadar uzanmaktadır, ancak günümüzün zorlu koşullarında oldukça sık görmeye başladığımız çeviklik, kuruluşların ivme kaybetmeden iç ve dış değişikliklere vizyonlarına uygun ve hızlı bir şekilde yanıt vermelerini sağlayan farklı nitelikleri ifade eder. Uzun vadeli kurumsal çeviklik için gerekli olan üç temel nitelik uyarlanabilirlik, esneklik ve dengedir.(infoloji.com>kurumsal-çeviklik-nedir-ve-nasil-sağlanir) Çeviklik alanında uluslararası kuruluş olan Business Agility Institute iş çevikliğini ‘bir organizasyonun değişimden yaratıcı bir şekilde istifade ederek müşterilerinin lehine değer yaratabilme kapasitesi’  olarak tanımlıyor. Çevik dönüşümden geçen organizasyonlar geleceği tasarlarken ilk olarak ürün ve hizmetlerini merkezde tutan yaklaşımı bırakıyor ve müşterilerinin karşılanmamış ihtiyaçlarını her düşüncenin başlangıcı olarak kabul etmeyi öğreniyor.   Yani bugünkü gibi değişim hızı, bilinmezliğin yüksek olduğu ortamlarda  soruyu ‘ mevcut ürün ve hizmetlerden gelir elde etmeyi nasıl sürdürebiliriz?’ şeklinde değil de, ‘geldiğimiz noktada ürün ve hizmetlerimizi müşterilerin evrilen ihtiyaçlarına göre nasıl adapte etmeliyiz?’ şeklinde soruyor. Burada kilit kelime ‘adaptasyon‘. Çevik organizasyonlar uzun dönemli stratejik yol haritası çıkarırken bir yandan da ‘sprit’ adı verilen 1-4 haftalık çalışma dönemlerinde iş planlarını düzenli olarak gözden geçiriyor ve müşterinin değişen ihtiyaçlarına yönelik en değerli işleri önceliklendiriyor. Bunu da kararların yukarıdan alınıp aşağı iletildiği hiyerarşik bir yönetim anlayışını terk edip, müşteriye en yakın birimleri yetkilendirerek yapıyor. Böylece uygulamaya dönük kararlar hem çok daha hızlı hem de müşteri odaklı olarak alınabiliyor ve organizasyonda sancılı değişim dönemlerinden güçlenerek çıkabiliyor. Bununla birlikte yetkilendirilen çalışanların, üretkenlik ve bağlılığının artmasıyla organizasyonel verimlilikte kayda değer oranda iyileşiyor. Tüm bunlara rağmen henüz pandeminin ne zaman biteceği bilinemiyor.  DSÖ Acil Sağlık Birimi Başkanı Dr. Michael Ryan’a sorulan bir soruya verdiği cevap aslında tüm şirketler için altın değerinde bir tavsiye hem de ‘LİDERLİK’ örneğiydi. Soru; ‘Ebola salgını başladığınızdaki deneyiminiz neydi?’Dr. Michael Ryan;‘Hızlı ol. İlk hamleyi yapan sen olmalısın. Harekete geçmeden önce haklı olduğundan emin olmak istersen, asla kazanamazsın. Acil durum yönetimi söz konusu olduğunda mükemmelliyetçilik iyinin düşmanıdır. Hız, mükemmelden üstündür. Ve problem bugün içinde bulunduğumuz toplumda herkesin yanlış yapmaktan korkuyor olması. Herkes hatanın sonucundan korkuyor. Ama en büyük hata hareketsizlik. En büyük hata, hata yapma korkusundan paralize olmak. Ebola krizini düşündüğümde, öğrendiğimde tek ve en büyük ders buydu.  Günümüzdeki belirsizlikleri dikkate alınca Dr. Ryan Ebola ile ilgili çıkardığı ders şirketler içinde altın değerinde bir tavsiye. Kriz masası yaklaşımıyla hata yapmama adına yetkinin daha da tek elde toplandığı ve her türlü gündelik kararın yönetim tarafından alınıp aşağı aktarıldığı yaklaşımlar, yönetimleri darboğaza düşürerek , karar alma felcine sebebiyet verebilir. Maliyet odaklı kriz dönemi yönetim anlayışı ile verimlilik hedeflenirken, kriz masası dışında kalan çalışanların kolektif kapasitesi devre dışı bırakılıyor olabilir. Bu da tam aksine çok daha büyük bir verimsizliğe yol açabilir.  Bütün krizler bazı şirketler için fırsatları da beraberinde getirebilir. Bu yüzden yönetim ekibi bir çerçeve çizerek, kararları olabildiğince çalışanlara bırakarak, onların müşteriyi merkeze alarak organizasyondaki kolektif kapasiteden en üst düzeyde yarar elde eden ve değişime en hızlı şekilde tepki verebilen şirketler, bu krizden daha da güçlenerek çıkabilir.  Demek istediğim şudur ki; pandeminin geçmesini beklemek yerine ‘yeni normale’ uyum sağlamak , çeviklik anlayışıyla bir an önce tanışıp hayata geçirmek, şirketler adına kriz yönetimi için en sağlıklı seçenek olabilir. Şimdi soru şu; ‘ben yada biz çevik olup olmadığımızı nasıl anlayacağız?‘İşinizde, hayatınızda, şirketinizde  her şey yolunda gitmediğinde, belirsizlikler oluştuğunda veya hiç beklemediğiniz bir durum gerçekleştiğinde, işte tam bu noktada bu süreci nasıl yönettiğiniz çok önemli ve değerli! Buraya yüklediğiniz anlam, bu anlamı nasıl yorumladığınız, yaptığınız planlar ve bu planları hayata geçirmek noktasındaki istekliliğiniz ve en önemlisi bu yaptıklarınızın sürdürülmesi çok önem arz etmektedir. Eğer bunları yapabiliyorsanız siz çeviksiniz…  Unutmayın ki, her kriz beraberinde fırsatlar getirir… Taner ÖZTÜRK Profesyonel KOÇ/EĞİTMEN16.01.2021

Daha Fazla »

Kim Korkar ‘Assessment’tan

Kim Korkar “Assessment”tan 8 adımda Değerlendirme merkezleri ne yapar, neye bakar, neyi ölçer öğrenmek ister misin? “Assessment’ a gidiyorum, assessment’a davet edildim, çağırıldım, vs.. Evet bunları çevrendekilere söylemeye başladıysan heyecanlı gün  yakındır. Uzun zamandır yüksek performans göstererek, kariyerinde ilerlemek için çabalıyorsun. Fark yaratan performansı ortaya koydun ve fark edildin. Uzun ve sabır gerektiren bir çabanın ardından fark yarattın ve önemli bir aşamaya geldin. Bu aşamaya geldiğine göre kan, ter ve pek çok psikolojik mücadelenin üstesinden geldin. (“Seni kutluyorum.”)Artık hayalini kurduğun ya da kendine yakıştırdığın bir pozisyonun sana uyumluluğunu test edecekleri bir değerlendirmeye hazırsın.Peki, bu değerlendirme tam olarak ne içeriyor? Çoğu zaman bilmiyoruz. İlk yaptığımız bağlı olduğumuz yöneticinin yardımını istemek oluyor. Eğer, yöneticiniz yeterli teknik bilgiye sahip değilse, sahipse fakat size ayıracak yeterli zamanı yoksa (çünkü hali hazırda yöneticinizin sürdürmesi gereken başka sorumlulukları var) veya durumu yeterince ciddiye almayıp sen yaparsın, sen halledersin gibi bir tavır sergiliyorsa. Bunların olduğunu duyuyor ve biliyoruz.Bununla beraber astıyla değerlendirme sürecine ciddi şekilde hazırlanan doğru koçluk ve geri bildirimlerle arkadaşını besleyen yöneticilerde var. Siz başarılı olma ihtimalinizi artıracak tüm yöntemleri denemeye hazırsınız. Çünkü en önemli gündeminiz bu. Dolayısıyla sizin geçeceğiniz bu yoldan daha önce geçmiş ne kadar insana ulaşırsanız o kadar iyi diye düşünüyorsunuz ve haklısınız da(!). Farklı şirketlerdeki bu yoldan geçmiş dostlarınızın kapısını çalıyorsunuz. Hatta yetmiyor tanıdıklarınızın tanıdıklarına bile ulaşmaya çalışıyorsunuz. “Ne öğrenirsem kardır.” diye art arda bir çok kapıyı çalıyorsun. Ee kolay değil onca başarı, dökülen terin ardından ve yıllardır sürdürülen çabanın ardından bir assessmentın gelip tüm hayallerine engel olmasına, emekleri zayi etmesine izin vermek istemiyorsun. (durum her zaman burada egzajere ettiğim kadar keskin olmayabilir ancak iç tatmini veren bir hazırlığa ihtiyacın var ve doğru kaynak nerede bilmiyorsun veya bulamıyorsun!) Peki, gel şimdi beraber değerlendirmeye tabi tutulacağın 8 adımı konuşalım ve süreç hakkında senden tam olarak ne bekleniyor açıklamaya çalışalım. Adım ‘da genelde kişilik envanteri testi yapılıyor. Eğer daha önce herhangi bir envanter doldurmadıysan fikir vermesi için şu şekilde ilerleyelim; envanter; kişilik özelliklerini tanımlamak amacıyla oluşturulmuş soru setidir. Amaç; sorularla kişiliğine dair fikir sahibi olmak ve farklı sorularla kişilik özelliklerinin eğilimi ve tutarlılığını ölçüp seni daha yakından tanımaya yardımcı olmasıdır. Genelde 100 den fazla soru içerir. Bazı soruların içerikleri bakımından benzerlikler gösterir. Hatta aynı soruyu farklı bir şekilde sorduklarını düşünürsün. Bu tarz sorular insanı bir tutarlılık tribine sokabilir ama sakin ol sana sorulanı tam olarak anla ve aklına gelen ilk cevabı ver. Sana gündelik hayatla ilgili sorular sorulur ve cevaplarına göre algoritma bazı sonuçlara varır. Cevap şıklarında 5’li ya da 7’li skalada seçimler yapman beklenir. Örnek bir soru olması açısından aşağıda arkadaş ortamındaki davranışlarını ölçmek için aynı konsept altında 4 farklı soru hazırladım. Bu sorularda senin Arkadaş ortamında hoş vakit geçirmeyi mi, grup liderliğini mi, takım uyumunu mu tercih ettiğini anlamaya çalıştığım sorulardır. Envanter sorularına nasıl cevap vermeliyim diye düşünmek ve belirli bir stratejiyi izlemek pek tavsiye edilmez. Sen, sana en yakın cevapları vermelisin. Envanter, assessment’ın genelde belirleyici faktörü değildir. Eğer pozisyona uyumluluk açısından bir çerçeve belirlenmişse ve envanter sonucu şöyle olanlarla yolumuza devam edelim denmemişse. Ancak genelde bunun belirleyici olmadığını, bambaşka şirketlerin aynı ve farklı pozisyonlarında farklı kişilik tiplerine alan açmış olmasına bakarak söyleyebilirim.  Adım: bu adımda sana bir muhakeme testi yapılabilir. Sayısal ve sözel olarak değerlendirme yapma kapasiteni ve hızını ölçen bir testtir. Sayısal muhakemede basitçe şekil tamamlama sorularından, 2 bilinmeyenli 3-4 kriterli karar verme sorularına kadar farklı zorluk kategorilerine sahip sorular sorulabilir. Bu konuda pratik yapmak istersen, youtube’taki ales hazırlık sayısal ve sözel muhakeme soru çözümlerini inceleyebilirsin ve düşünme kapasiteni geliştirebilirsin. Adım: Ajanda Planlama; bu süreçte sana bir iş listesi verilir. Yani bir to do list “yapılacaklar listesidir” Bir çok iş türü olan bu listede genelde çok kritik işlerle daha az öneme sahip işler yer alır. Ölçülmek istenilen, iş türünü, önem derecesine ve aciliyet derecesine göre sınıflandırıp ajandanı oluşturabiliyor musun? Çok önemli iş, az önemli, acil iş, acil olmayan iş gibi 4 lü skalada verilen işleri sınıflandırman gerekir. Ardından çok önemli ve çok acil işleri ilk sıralara yerleştirip az önemli ve acil olmayan işlere doğru bir “Schedule” zaman planı yapabildiğini gösterebilmelisin. Adım: Case Çözümleme, “Örnek olay çözümleme” bu adımda sana sektöründen veya farklı bir sektörden örnek olay verilir. Bu genelde 4-5 sayfalık bir şirketin finansal sonuçları, pazarınve sektörün durumunu gösterir bilgiler içerir. Alt kırılımda bölgesel detaylar, personeller hakkında bilgilerde içerir. Amaçlanan bu durumu çözümleyip şirketi zor durumdan kurtaracak stratejiyi geliştirebiliyor musun? Aksiyonları ve hedefleri belirleyebiliyor musun? Veriler arasındaki ilişkiyi kurabiliyor musun? Veri ve bilgi yorumlama becerin ne durumda? Büyük resmi görebiliyor musun? Kararlarını neye bakarak veriyorsun? Değerlendiriciler, bu vb. soruların yanıtlarını senin örnek olay çözümlemene bakarak anlamaya çalışırlar. Eğer bu süreçte başarılı bir performans ortaya koymak istiyorsan mevcuttaki işinle ilgili iyi analizler yapmalı ve stratejik hamleler türetebilmelisin. Bu konuda bolca pratik yapmanı tavsiye ederim. Veriler, eğer onları anlamlandırarak bilgiye dönüştürebilirsen, bilgileri ilişkilendirerek bir anlamlı çıkarımlara, oradan hedef ve amaçlara uyuma ve tabi aksiyonlara gidebilirsen iyi bir performans ortaya koyabilirsin. Adım : Eksik olanı bulma; bu aşamada sana yine bir örnek olay verilebilir fakat 1-2 sayfalık, okuyup bir karar vermen istenir. Amaç şudur; sen o verilerde eksik olanı bulup bu konuda ekstra bilgi talebinde bulunup bulunmadığına bakılır. Eğer sana verilenle yetinip sorman gereken soruları ve eksik olan bilgi kümesini öğrenemezsen başarısız olursun. Dolayısıyla karar vermede bilgi parçalarını doğru birleştirip eksik olanı bulmak için doğru soruları sormayı başarmalısın. Bu konuda kendini geliştirmenin en pratik yolunun her konuda 5N 1K yaklaşımını sergilemektir. Eğer Ne,Neden,Nasıl,Nerede,Ne zaman ve kim sorularını doğru sıralamada sormayı alışkanlık haline getirirsen bu adımda başarılı olmaman için hiçbir neden kalmayacaktır. Adım: Roll Play; burada değerlendirici zor bir müşteri gibi davranır ve ikna etme becerini sınar ya da zor bir çalışan rolündedir yine amaç doğru argümanlarla ikan adımlarını atabiliyor musun? Zorlu süreçlerde iletişim kaliteni koruyabiliyor musun? Pratik zekanı kullanıp zorlukların üstesinden gelebiliyor musun? Bu roll play oyununda başarılı bir performans ortaya koyabilmenin yolu zorlu müşterilerle zorlu durumları hayal etmek ve olası yaklaşımları, seçenekleri ve çözüm yollarını düşünmekle geliştirebilirsin. Ayrıca konuya ilişkin diyalog örneklerini bulabileceğin farklı kaynaklara da kitap, film, dizi gibi bakabilirsin. Adım: Geri bildirim verme becerisinin test edildiği bir roll play uygulamasıdır. Değerlendirici bu defa başarısız iş sonuçlarına sahip bir çalışan

Daha Fazla »

Teleskobun Hangi Ucundasınız?

Teleskobun Hangi Ucundasınız?Kaynağını hatırlamadığım kısa bir hikayeden geliyor bu yazının başlığı. Uzay konularına ilgisi erken yaşta beliren ve bunun üstüne giden ufak kahramanımız her zamanki gibi yine eline aldığı teleskobu ile şaşkın bir şekilde ayakta duruyordu. O hep yüzünde mevcudiyetini koruyan sıcacık gülümsemesinin yerini daha soğuk bir belirsizlik ifadesi kaplamıştı bugün. O koca koca, çokça uzakta olan şeyleri kendisine yaklaştıran aletin ters tarafından bakmıştı ve gördüğü tam tersi görüntü  ile şaşkınlığını babası ile paylaştı “Baba bugün her şey çok küçük.” . Bu iç ısıtan hikaye ile ilk karşılaşmamdan hemen sonra başıma gelen olaylara “Acaba teleskobun neresinden bakıyorum?” diye sorma gayreti içine girmiştim ve inanır mısınız enerjimi daha fazla kendime saklayabildiğimi fark ettim.  Fark ettiniz mi ne kadar çok savaş veriyoruz hayat kargaşası içinde? Bunların büyük kısmı ciddi duygu değişimleriyle sonuçlanarak mutsuz deneyimlerimize bir yenisini daha ekliyor. Sabit olan bakış açılarımızın meydana gelme sebebi olan olaylar döngüsü çoğu zaman devam ederek belki de farkında olamadığımız bir girdap yaratıyor ve içinden çıkma noktasında sorumluluk almıyoruz. İlk nefesi itibariyle etkileşime girdiği çekirdek aile ve sonrasında hızlıca gelişen daha geniş bir sosyal alanda kendini bulmaya, olayları tanımlamaya çalışıyor insanoğlu. Elbette ki birçok mesleki alanın konusu olan, üzerine binlerce makale yazılan, tonlarca çalışmanın üstünde durduğu bu sürecin bendeki izdüşümünü paylaşmak istedim. Birlikte yaşadığımız, aynı havayı soluduğumuz ve birçok konuda ortak sorumluluğa sahip olduğumuz bu sosyal çevreden insan olarak hızlıca etkilenmeye meyil gösteriyoruz. Karşılaştığımız olayların neticesinde bakış açılarımızın kodladığı sonuçların etkisi altında hayatlarımıza devam ediyoruz. Genelde yorucu olan ve keyifsiz bir ruh halinde devam ediyor bu yolculuk, öyle değil mi? Peki en son sen ne zaman sordun kendine, ben hayatımın görüntüsüne teleskobun hangi ucundan bakıyorum diye? “İnsan en çok kendine acımaz.” diye sevdiğim bir cümle var, çoğu zaman kendime hatırlatma ihtiyacı duyduğum. Asla vazgeçmediğimiz kalıplaşmış gözlüklerimizin bize dayattığı sonuçlar neticesinde cezayı çeken biz oluyoruz her defasında. Belki de daha az suçlayıcı, biraz daha az yargılayıcı ve bir tutam daha fazla kabullenici bir bakış açısı bu acımasızlığa son verebilir.Bir ironi olarak, teleskop bize evrenin akıllara durgunluk veren büyüklüğünü anlamamıza vesile olsa da ters tarafından insanlığın daracık algısını gösteriyor belki de. Kendimize, etrafımıza, sevdiklerimize ve en önemlisi yaşamlarımıza doğru açıdan doğru bakmak dileğiyle… Çağdaş ACIMIŞProfesyonel KOÇ/Eğitmen18.01.2021

Daha Fazla »

Metalog Eğitim Araçları Pin Akademi’de!

1996 yılında kurumsal eğitimler için yüksek kalitede organizasyonel gelişim süreci sağlamak için Almanya’da kurulan Metalog ile yaptığımız anlaşma tamamlandı! Kullanılan yenilikçi eğitim araçları ile katılımcıların sahnelediği oyunlarda, uygulamalı eğitimler verilmekte ve bu sayede anlatımlar dinamik öğrenme biçimine dönüştürülmektedir. Metalog Eğitim Araçları ile birlikte, çok amaçlı metotlar kullanılarak duygusal öğrenme gücü açığa çıkarılmaktadır.

Daha Fazla »

Kendini Yeniden Tasarla

Bir kitap hayatımızı değiştirebilir, bize bir dost da olabilir, öğretmen de.. Ben olaya biraz farklı yaklaşmak, sorular sormak ve bu bağlantıları kendinizle kurmanızı istiyorum. Kim bilir tanımlayamadığımız yanlarımızı böylelikle tanımlayabiliriz belki de.. Şimdi, Kendimizi bir kitap olarak düşünelim ve kendi kendimizi tasarlayalım.. Kitabın cildi nasıl olurdu ? Rengi, dokusu.. İlk bakışta insanların dikkatini çekmesini istediğin şey ne olurdu ? Peki, sayfaları nasıl olurdu; hangi kağıt türünden oluşurdu ; Kuşe, saman, beyaz, karton (tnistol)  ? Bu kitabın içerik bakımından, yoğun olarak okuyucuya nasıl bir bilgi vermesini, ne hissetmesini isterdin ? Hangi tür bir kitap olurdu ; Anı, anlatı, deneme, araştırma, biyografi, eğitim, edebiyat.. ? Konusu ne ile ilgili olurdu ; psikoloji, tarih, felsefe , gezi, sanat, iş dünyası , ekonomi… ? Okuyucu kitlesi yoğun olarak hangi kesim olurdu; Öğrenci, iş insanı, ev hanımları, çocuklar ya da hepsi mi ? Düz yazı şeklinde mi olurdu, şiir tadında mı ? Görsel içerikler ya da sembolik ifadeler barındırır mıydı ? Bunlar hangi tarz olurdu ?  Vermek istediğiniz mesaj tam olarak ne olurdu ? Kimlerden, nelerden esinlenir ilham alırdın ?  Kısa kısa hikayelerden mi oluşurdu yoksa, bir konu sonuna kadar devam mı ederdi ? Yalnızca yazılı bir kitap mı olurdu, sesli formata da dönüştürür müydün ? Seslendiren kişinin ses tonu ve konuşma hızı nasıl olurdu ? Akademik bir dil mi kullanırdın, samimî ve basit mi ? Ve bu kitap başka hangi dillere çevrilmeliydi ? Peki ya, okuyucu bu kitabı bitirdiğinde ,okuyucunun zihninde bıraktığı en önemli iz ne olurdu ?  Okuyucuya kattığı hangi değer onu bir başucu kitabı yapar ya da bu kitabı bir başkasına önermesine olanak sağlardı ? Kitabı tasarlarken göz önünde bulundurmamız gereken noktalara gelecek olursak ; bazen kelimeler donup kalacak, günlerce düşüneceksin, kızacaksın neden yazamıyorum, neden ilerlemiyor diye. Köreldiğini düşünüp, başarısız hissedeceksin belki.. Fakat korkma ! Bil ki, bu bir evrilme ve yeniden doğum sürecidir. Ve ansızın bir şey olacak, ruhun ışıldamaya, zihnin çiçeklenmeye başlayacak birdenbire akacak, derin hissedişlerin. Nehirlerin, denizlerle buluşacak. Kelimeler kendi kendini doğuracak, sen bile şaşıracaksın yaratım gücüne.  Bazen yayın esnasında aksaklık olacak, bazen doğru okuyucuyla buluşamayacak, bazen dilinden anlamayan okuyucular tarafından eleştirilere maruz kalacaksın. Bazen hataların olacak ve usta ellerin bir dokunuşu gerekecek. Bazen de dilinden anlayanlarla daha çok anlamlanacak, satır aralarında bile bütünleşecek, özgürleşecek, onun ruhuna dokunacak ve ışık olacaksın.. Kitapların öyle güzel bir yönü vardır ki;  siz  tasarlar, kendi bakış açınızı insanlarla paylaşırsınız, bununla birlikte onu yorumlamak ise yüksek oranda okuyucunun bilinç düzeyine, yaşanmışlıklarıyla kurduğu bağa ve algılayışına bağlıdır.. İşte bu Kitap (biz ve bizi biz yapan şeyler ) ve okuyucu (diğer insanlar ve durumlar) metaforu ile hayatımızın her alanına dokunmak, kontrol edemediklerimizi fark ederek anlayışla  kabul etmek, kontrol edebildiğimiz noktalarla ise daha iyi, daha tatminkâr bir  yaşam için neler yapabileceğimizi fark etmenize yardım sağlasın istedim.. “Okunacak en büyük kitap İnsandır. “ demiş Hacı Bektaş Veli..Demem o ki, sen de en doğal halinle kendini tasarla ve koy ortaya. Seni anlayabilen zihinlerle, ruhsal dokunuşunu hisseden sıcacık yüreklerle, aydınlık bir yerde mutlaka karşılaşacaksın. Ve şimdi Kalbinle gülümse, aşk ve ışık ile. . Güldeniz TURAÇ ÖZProfesyonel KOÇ / EĞİTMEN17.01.2021

Daha Fazla »

Mutlu Evlilik

Çiftlerin en çok istediği, hayal ettiği önemli şeylerden biri de beraber yaşlanmaktır. İmzalar, her zaman hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve yoksullukta diye atılır. Karşınıza çıkacak olan  nice farklı kilometre taşları; sahip olacağınız çocuklar, yapacağınız borçlar, iş hayatınızdaki inişler-çıkışlar, kayıplar, vs. vs. Sonuçta, hayat denilen yolculuk bazen güneşli bazen bulutlu, bazen de gök gürültülüdür. Peki, evlilik hava şartları böylesine hareketli olan bir hayat içerisinde nasıl ilerlemeli ?Daha da önemlisi, bir yandan arabayı dikkatli kullanıp, diğer yandan güzel yerlerden geçerken manzaranın tadını çıkarabilir miyiz ? Eskilerin, “evlilik ciddi bir müessesedir” sözünden kastı, pek çok sorumluluğu içinde barındırmasındandır. Aslında eşlerin, evine ve eşine karşı olan sorumlulukları, birer yükümlülüktür. Bu sorumluluklardan kaçmak, yükün tek tarafa yüklenmesi ise evlilik bağını zedeleyen en önemli unsurlardandır. Bir evliliği yürütmek kolay olmadığı gibi, çok zor olmadığı da aşikardır. İçerisine sevgi, sorumluk, anlayış gibi her şeyden birer tutam atıp harmanladığımızda, ortaya yolunda giden bir beraberlik çıkar.  Evlilik sandviç gibidir. ‘Henry Boy’e’ ait söz tamda yerindedir. İçine ne kadar çok şey katarsanız, lezzeti o kadar artar.  Ancak bunu bilmek ayrı, uygulayabilmek çok ayrıdır. Peki evlenince neler değişiyor ? diye sorduğumuzda ise,  Birlikte atılan imza ile, ilişkinin kurumsallaşması, bireysel hayattan çıkıp , ortak bir yaşama dönülmesi söz konusudur. Ve o yaşam iki kişinin de istemediği bir hayat olmaması için, eşlerin dikkat etmesi gereken çarpıcı başlıkları sıralamak gerekirse; Kayınvalide sendromu : Evliliği olumsuz etkileyen nedenlerin başında olmakla birlikte, kayınvalide ile münakaşaya girmek, irtibatı azaltmak ,eşe bu konuda baskı yapmak çözüm olmamaktadır. Evlilik bağlarını zedeleyen önemli unsurlardan biridir. Yatağınızı ayırmayın : Yatakta soğuk davranmak ve kısıtlama. Zamanla alışkanlık haline gelip eşler arasında ciddi kopukluklar yaratabilir. Evlilikte cinsel hayatın iyi olması bağlayıcı unsurlardan biridir. Heyecanın bitmesine müsaade etmeyin : Küçük sürprizler yaparak, şaşırtmak, birbirine zaman ayırmak ve ortak sosyal faaliyetlerdeki beraberlik, ilişkiyi zinde tutan etkenlerden sadece bir kaçıdır. Ayrılma ve boşanma kelimelerinin kullanılmamasına dikkat etmek : Bitti, ayrılalım gibi kelimeler kullanılmamalıdır. 40 defa söylenen şeyin gerçekleşeceğine inanılıyorsa, bununda gerçekleşmesi olağandır. İletişim : Birbirinin sözünü kesmeden dinlemek, kıyaslamaya girmemek, bağırarak konuşmamaya dikkat etmek, iletişimdeki paylaşımı güçlendirecektir. İnatlaşma : Kesinlikle inat olmamak gerekiyor. Bu durum çiftlerin birbirinden soğumasına ve ev içerisinde savaş çıkmasına neden olabilir. Kıskançlık : Azı karar, çoğu zarar verir. Aldatma : Ciddi bir kazadır. Genelde ölümle sonuçlanacağı için. Kazaya sebebiyet verecek şeylerden kesinlikle sakınılmalıdır. Şiddet :Sözün bittiği yerdir. O nedenle şiddeti önlemek için, sorun olduğunda mutlaka aile terapistine gitmek gerekir. Aslına bakarsanız , mutlu evliliğin gizli bir formülü yada sırrı da yoktur. Mutlu evlilik iki kişilik bir ilişkinin iyi ve başarılı bir yönetimidir. Tabi ki insan önce  kendini iyi yönetebilmeli. Kendini iyi yöneten , her şeyi iyi yönetir. Sokrates’i hepiniz bilirsiniz. Evliliğinin, onu filozof yaptığını biliyor muydunuz peki? Kendisine evlilikle ilgili soru soran gençlere, tam bir çerçeve değiştirme örneği sunmuş ve eşiyle yaşadığı bir olayla da örneklendirmiştir.Filozof Sokrates ve eşi bir türlü geçinemiyormuş. Bir gün hanımı Sokrates’e bağırıp çağırırken bakmış kocası hiçbir tepki göstermiyor, bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış. Sokrates eşine sert tepki vermek yerine mizah kullanmayı tercih etmiş ve şöyle demiş :‘bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak bekliyordum zaten’ Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır. ‘Halil Cibran’ Anlaşmazlıklar olabilir. Önemli olan anlaşmazlıkların varlığı değildir, onları çözerken ilişkinizi en az yıpratacak yöntemi uygulamak önemlidir. Evliliğin en önemli unsurları sevgi ve saygıdır. Bu ikisi yitirilmediği sürece çözülmeyecek sorun yoktur. Uzun lafın kısası ;  iyi niyet, birbirine açıklık , esneklik , ön yargıdan uzak davranmak ve mutlu olma isteği olmadan başarılı bir evliliğe ulaşmak mümkün değildir. Bu nedenle şu da bir gerçektir ki , ben değil biz olunması evliliğin en önemli ilkesidir. Yasemin KILGIProfesyonel Koç28.02.2021

Daha Fazla »

Zihnin Dalgalarında Sörf Yapmak

Tamam, kabul ediyorum. Pek de normal olmayan bir başlık.  Bu sefer yazmak istediğim konu günlük hayatta karşılaştığımız şeyler değil. Fakat yine de keyifli bir yolculuk sizi bekliyor. Temel  ve daimi  barınma yerimiz olan bedenimizin kendisi başlı başına bir mucizedir. Bununla birlikte, Bedenimizin en mucize kısmı olan parçamız tartışmasız beynimizdir. Her zaman bu esrarengiz yapıya  büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla ilgi duymuşumdur. İşin asıl mucizevi tarafı  , ilk nefesimizden önce bile bizim için kendini hazırlayan ve son nefese kadar hiç durmadan gece gündüz işleyen bir mekanizma olmasıdır. Beyin ile alakalı konuşulacak pek çok  konu başlığı olsa da , bugün asıl bahsetmek istediğim biraz daha farkındalığa dayalı ve pragmatik değer taşıyan  “ dalgalar “ konusu. Hadi gelin önce ‘bu dalgalar nedir?’ ile başlayalım. Deniz dalgalarına sadece grafiksel olarak benzeyen beyin dalgalarının, aslında hiçte tahmin etmediğimiz karmaşık  bir çalışma mekanizması mevcut. Bildiğiniz gibi beyin doğası gereği elektro-kimyasal çalışma prensibindedir. Sinir hücrelerinin çalışması ile birlikte ortaya elektromanyetik bir alan çıkar  ve bu alanı EEG ( elektroensefalogram) yani beyin akım çizelgesi bizim için görünür kılar. Bu bağlamda elektormanyetik alan içerisinde bir frekansın varlığından bahsedebiliriz. Bu frekansların içeriği , şiddeti ve yapısı duruma göre değişkenlik gösterebildiği gibi , bu frekansların üzerinde  kontrol yetkimizin ve etkimizin olması sevindiricidir. Araştırmalar, insanlarda derin uykuda rastlanan düşük beyin aktivite seviyesinin  “ Delta dalgaları “  , derin uyku  ve uyanıklık arasındaki evrenin “ Teta dalgaları “ , yaratıcı evrede  “ Alfa dalgaları  “  , bilinçli düşünce esnasında görülen daha yüksek frekanslara  “ Beta dalgaları “  ve kayıt altına alınmış en yüksek bilinç seviyelerinde mevcut olan frekanslara da  “ Gamma Dalgaları “  denmektedir. Her biri kendi içinde bir devir sayısı ile ifade edilmekle birlikte yine her birinin yoğun yaşandığı dönemler vardır. Bunları şu şekilde basite indirgeyebiliriz ; Delta dalgaları  =  5 -5 devir( saniyede) / Doğumdan  2. yaşa kadar beyin en düşük dalga seviyesinde iken Teta dalgaları =  4 – 8 devir /  2’den  genellikle 5 yaşına kadar geçen sürede Alfa dalgaları =  8 – 13 devir / 5 ile 8 yaşları arasında gerçekleşen Beta dalgaları = 13 devrin üstü /  8 ile 12 yaşlarında beyin aktivitesi frekanslarının yükselmesi ile ortaya çıkar Gamma dalgaları = Belgelenmiş en yüksek dalga frekanslarıdır / 40 – 100 hertz aralığında gerçekleşir Dr. Joe Dispenza ‘nın kıymetli eseri olan   “ Kendiniz Olma Alışkanlığını Kırma “ kitabında konuyla ilgili güzel örnekler vererek  oldukça basitleştirmiştir. Konunun kendisi kitap olma değeri taşıdığından çok derinlere inmeden her biri nezdinde anlam oluşturabilmeniz adına birer cümle ile tanımlayacak olursak; Delta evresinde iken : Dış dünyadan gelen bilgiler beyinde eleştirel düşünce veya önyargı olmadan girer. Teta evresinde iken : Bu evrede işlev gösteren çocuklar trans halinde gibidir ve öncelikli olarak içsel dünyalarına bağlıdır. Alfa evresinde iken : Analitik zihnin geliştiği , dış çevreye bağlı yorumlamaların ve çıkarımların yapıldığı evre. Beta evresinde iken : Bilinçli – analitik düşünceyi temsil eden  ve üçe ayrılan evre. Gamma evresinde iken :  Yoğun minnet , mutluluk , merhamet gibi duyguların düzenli ve tutarlı yaşandığı evre. Lakin, bizim yaşamımızın en yoğun geçtiği evre Beta dalgalarıdır. Bu yazıyı yazma amacım da tam olarak bu noktada bir farkındalık yaratmak  ve günlük hayatlarımızda bir nebze de olsa ipleri elimize almak. Peki bu ipleri nasıl elimize alırız? Hadi gelin bir de yakından bakalım… Bilinçli uyanık zamanlarımızın çoğunun geçtiği Beta dalgaları ; Düşük Aralıklı Beta Orta Aralıklı Beta Yüksek Aralıklı Beta Fazla gayret sergilemeden mevcut olan dikkat düzeyi – “ Düşük Aralıklı Beta “ dır. Bilginiz dahilinde olan bir kitap okuyorsanız eğer bu durumda  Düşük Beta’dasınız. Bir uyarıcı vesilesi ile yoğun dikkat düzeyinde  “ Orta Aralıklı Beta “ dır. Yine okuduğunuz bir kitap ile ilgili bir soru ile karşılaşırsanız  dikkatiniz yoğunlaşır  ve analitik düşünce başlar. Zihnin gereğinden fazla dikkat seviyesinde  olduğu “ Yüksek Aralıklı Beta “dır. Aşırı stres yüklü olunan durumlarda beden düzen sağlayamayacağı kadar uyarılır. Şimdi artık rahat bir nefes alıp bilgi bombardımanından bir süreliğine kendimizi kurtaralım. Bize en tanıdık gelenlerden biri  “Yüksek Aralıklı  Beta “  alanı değil mi ?  Hem yaşadığımız zorlu hayat süreçleri hem de çevresel anlamda yaşanılan zorluklar daimi bir şekilde stres üretmemize neden oluyor. Kendimizi  sağlıksız bir beyin dalgasına maruz bırakarak pekte sağlıklı olmayan olaylar döngüsünde buluyoruz . Kendimizi    ne zaman  yoğun stres  ve baskı altında hissedersek , bilelim ki  biz şuan yoğun beta dalgalarının saldırısı altındayız.  Bu durumun farkında vardığımızda nazikçe kabul edip,  ufakta olsa hem zihnimize hem de bedenimize oldukça zarar veren bu evreden farkındalıkla aramıza mesafe koyalım. Bunun için bireysel tecrübelerimden de yola çıkarak aynı zamanda faydasını gördüğüm etkili bir aktivite olan, kendimizle daha yakın ilişki geliştirebileceğimiz   “ Meditasyon “ teknikleri önerebilirim. Meditasyon için, özellikle gün başlangıçlarında  ve sonlarında  alınan verimin arttığı söylenmektedir. Kim bilir belki bir sonraki yazının konusu olur ve hep birlikte  daha derin bir yolculuğa çıkma şansını yakalarız.. Çağdaş ACIMIŞProfesyonel KOÇ/Eğitmen28.02.2021

Daha Fazla »