YÜZLEŞME Değişim, hayatın ritminde vardır ve her canlı uyum sağlayarak güçlenir. Var olmanın bu temel özelliği insanın değişimini zorunlu kılsa da kişi, değişimin öncelikle kendi dışındaki süreçlerde ve kişilerde olmasını bekler. Bu insan psikolojisinin önemli özelliklerinden biridir. İnsan beyni değişimi fark ettiğinde, olumsuza odaklanma eğiliminden dolayı bu durumu tehdit olarak algılar. Mantığımız değişimi istese de beynimizin değişime olan bu tepkisini değiştirmek çok zordur. Beynimiz, çok yaratıcı bahanelerle değişime direnç gösterecektir. Değişim, konfor alanından çıkmamızı gerektirir. Konfor alanından çıkmak, bilinmeyen, riskli, çaba sarf etmemizi gerektiren, genellikle bizi korkutan bir durum oluşturur. Değişim düşüncesiyle birlikte, zaman zaman farklı iç sesler duymaya başlarız. Bu sesleri koçlukta “parazit“ yada “sabotajcı” diye adlandırırız. Parazitler, tıpkı gerçek formalarında olduğu gibi, potansiyelimizi ortaya koyacağımız anlarda olumsuz tecrübelerden beslenerek enerjimizi düşürür ve bizi eylemsiz bırakırlar. Küçük bir gerçeklik parçacığını alıp, evirip çevirip bizim dönüşüm yolculuğumuzun önüne güçlü bir delil olarak koyma konusunda ustadırlar. Tamamen bir direnç ve duvar örme aracıdırlar. Parazitler, önümüze engelleri çıkartarak bizi durdurur, korkutur, yapmak istediklerimizi baltalar, potansiyelimizi performansa dönüştürmemizi engeller. Bazen yüksek sesle konuşur, bazen de fısıldarlar. Aslında parazitlerimizin ortaya çıkması, bizi hayal kırıklıkları, acılar, başarısızlıklar ve benzeri olumsuz duygulardan korumaktır. Çocukluktan itibaren yaşadığımız olumsuz tecrübeler ve yorumlarla varlık bulmuşlardır. Bizi iyiliğimiz için orada olduklarına inandırmışlardır. Zaman zaman, başarısızlıkların, hayal kırıklıklarının ve acıların, değişim, gelişim ve dönüşümümüz için gerekli olduğunu kabul etmek istemezler. Bu yüzden de önümüze, bir korku duvarı örmeye devam ederler. Niyetleri korumak olsa da, uzmanlık alanı korkudur. Bizi korkutan, hatta zaman zaman tehdit eden cümleler kurarken, bildiğimiz, risksiz alanda kalmamız için seçtiğimiz yolları bizim için güvenli kılmayı vaat ederler. Peki parazitlerimiz genelde bize neler söyler? Negatif bir iç ses olarak yeteneklerimizi sorgulayan, her küçük hatada bizi yargılayan, başarımızı önemsiz gibi gösteren bir sestir. Kendimize verdiğimiz değeri, fikirlerimizi, hedeflerimizi, değerlerimizi sürekli yargılar ve kendimizle ilgili çelişkiler yaşamamıza sebep olurlar. ‘Bak yine beceremedin’, ‘Çok daha iyisini yapabilirdin’, ‘zaten hiçbir şeyi beceremiyorsun’…gibi iç sesler aslında bizim değil parazitimizin sesidir. Sabotajcılarımızın bize söyledikleri: Ama … Ama, kendinden önce gelen cümlenin yarattığı tüm umutları yok eden, yıkıcı ve kısıtlayıcı bir kelimedir. Ama herhangi bir çözüm sunmak bir yana, adım atmanızı engellemek için önünüze korkudan oluşan bir duvar örer. Sonra yaparım… … yapmak istiyorum ama zamanım yok Ertelemek çoğu zaman verimimizi düşüren, üretkenliğimizi azaltan bir davranıştır. Ertelememizi bize öneren, sabotajcılarımızın farklı nedenleri olabilir. Bununla beraber, ertelerken, pek çok harika fırsatı kaçırabiliriz. Bunun için geç kaldım! Ya başarısız olursam? Sabotajcıların en önemli özelliklerinden biri de, harika hikaye anlatıcısı olmalarıdır. Olmayan şeyleri gerçekmiş gibi anlatır, senaryolar yazar, baskılar ve bizi kandırırlar. Yeni bir adım atarken, hiç denemediğimiz bir şeyde başarısız olma oranımızın yüzde 99.9 olduğuna bizi inandırırlar. Risk almamızdan, konfor alanımızın dışına çıkıp yeni şeyler denememizden hiç hoşlanmazlar. Önce bizi aşağılar, o işe yaramazsa da korkuturlar. “Ya başarısız olursam?” cümlesi de bu korkutmaların temelindedir. Çünkü başarılı olup olamayacağınız sonucu kesin olarak öngörebileceğiniz bir şey değildir. sabotajcılar belirsizliklerden beslenir ve en ufak bir olumsuzluğu abartarak gerçeklik gibi sunarlar size. Biliyoruz ki, öz eleştiri, içinde gerçeklik unsuru barındırarak, performansımızı artırmak ve bizi ileriye taşımak için ayna görevi görerek bize destek olur. Fakat sabotajcımız yeteneklerimizi yansıtmayacak şekilde gerçeği çarpıtır. Kendimize olan inancımızı ve güvenimizi zayıflatır. Bu da sürekli performansımızın altında performans göstermemize sebep olur. PARAZİTİMİN SESİNİ NASIL KISARIM? İç ses evrensel bir kavramdır. Hepimizin bir iç sesi vardır. İç sesi yok etmek, onu zihnimizden atmak mümkün değildir. Hatta onunla savaşa girerseniz daha da yüksek sesle var olmaya devam edecektir. Asla kazanamayacağınız bir savaşa girmeye gerek yoktur. Onlarla savaşmaya çalıştıkça dirençleri artacak, seslerini yükseltecek ve haklılıklarını savunacaklardır. Paraziti yok etmeye değil, onu yönetmeye odaklandığımızda, iç diyaloglarımızın nereden geldiğini anlayarak, iç dünyamızı daha etkin yönetmeye başlayabiliriz. Bunun için, öncelikle yapmamız gereken parazitin varlığını kabul etmektir. Ona kulak vermenin, bizim için iyi olmayacağını bilmek ve onunla ilgili farkındalığımızı geliştirmektir. Parazitinin neye benzediğini, ne hissettirdiğini, rengini, kokusunu tanımladıktan sonra, sana neler söylediğinin farkında olmak gerekir. Herkesin sabotajcısı, farklı şeyler söyleyebilir. Sabotajcımız, sezgiler gibi bizi koruyan kollayan değil, bunun tam aksine bize köstek olan bir sestir. Bu seslere aşina olsanız da onları iyi tanımlayamamış olabilir ya da onlara ne zaman kulak verdiğinizin farkında olmayabilirsiniz. Parazitinizi susturduğunuzu düşündüğünüz anda, daha güçlü bir formda yeniden karşınıza çıkabilir. Sabotajcınızı daha iyi yönetmek için, onunla biraz sohbet etmeniz gerekebilir. Sonunda sabotajcının sesi, tüm diğer sesleri bastırdığında, karşısına geçip ‘tamam söyle bakalım, ne diyorsun? demek ve sabotajcılarınızı tanımak, seslerini ayırt etmeye başlamak ve bilinçli seçim yapabilmek adına ilk adımdır. Parazitinizle yüzleştikten sonra, onun ne zaman geldiğinin de farkında olmak gerekiyor. Bazı ortamlar ve kişiler paraziti tetikleyebilir ve daha sık duymamıza sebep olabilir. Destek ağımızın, bizi gören, anlayan, motive eden, yapıcı geri bildirim ile kendi potansiyelimize ulaşmamızda bize destek olan kişilerden oluştuğuna dikkat etmemiz gerekir. Parazitinizle yüzleştikten sonra, tekrar sesini duyduğunuzda, onu yok saymak ya da onun girdabına kapılmak yerine, ona teşekkür edin ve ona ihtiyacınız olmadığını söyleyin. Kendinizi, tüm olumsuz seslerden, özgür kılın… Sabotajcımızı, tanımak, anlamak ve yönetmek zaman ve emek ister. Bunu, her gün hiç bıkmadan usanmadan, elimizden gelenin en iyisini yaparak yapabiliriz. Göstereceğimiz tüm çabanın sonucu olarak, İçimizdeki tüm sesleri yönetmeye başlamak, kendimizi özgür kılmak ve hayallerimizi gerçekleştirmek için vereceğiniz en anlamlı savaş olacaktır. Sabotajcıyı, kendimizden ve sezgilerimizden ayırt etmek de çok önemli. Onu diğer iç diyaloglarımızdan ayırt edersek, savaşmak ya da susturmaya çalışmak yerine, varlığını kabul ederek, sadece gözlemci olarak gelip gitmesini seyredebilirsek, zaman içinde, bizi sabote eden bir ses halinden çıkıp, arada bir varlığını gösteren kısık bir sese dönüşecektir.